9 Mayıs 2019 Perşembe


O bizim uyumsuz çocuğumuz...

Ahmet Kaya




Bir yanıyla bugünün insanıydı. Anlattığı her hikâye, yeni zamanların acılarına, umutlarına, mücadelelerine, zaferlerine ama en çok yenilgilerine dokunuyordu. Darbeyle, ihanetle, yalnızlıkla hayatları, gelecekleri ve geçmişleri ellerinden alınmış insanların "modern" kederini anlatıyordu.

Şehirliydi... 

Başımız beladaydı; yasal mermisiyle yaklaşan komiserden kaçıyor, eşkâlimizi gizliyorduk. Parlak bir geleceğin idealiyle atıldığımız deli yol bizi hep beraber yürüyeceğimiz özgür ve müreffeh geniş caddelere değil, kentin kaybolmuş çocuklara, orospulara, kaçaklara, bitirimlere ayırdığı arka sokaklarına çıkarmıştı. Kimimiz kayboldu, kimimiz geleceğe dair umudunu kutulara sakladı, kimimiz bu kez sadece kendisi için kurulabilecek rahat, konforlu bir geleceğin peşinden koşmak için şehrin parlak merkezlerine döndü.

Bazıları ise o sokakların kadim diline ses oldu. O dil Türkçelerden, Kürtçelerden azade, aslında bu ülkenin yoksullukla, hor görülmüşlükle büyümüş, doğduğu yahut ait olduğu coğrafyanın hangi meridyende olduğuna bağlı olarak kaderi çizilmiş evlatlarının anadiliydi. Ahmet Kaya bu anadili çoğumuz kadar, belki çoğumuzdan iyi biliyordu zaten. O dili bize öğretti, o dili konuşanlara tercüman oldu, o sokakların sakinlerine, o dille hikâyeler anlatabilmenin hazin heyecanını gösterdi.

Sevdalıydı...

Anladık ki, sanılanın aksine ceketlerinin iç cebine tabanca saklayanların o ceplerinde soğuk kabzaya bitişik sevdalar da saklanabiliyormuş. "O"nun bazen elini cebine sokup ikisine birden sarıldığını düşünmüşümdür hep. O tabancaya dokunduğu şarkılar, bugünün düne, varlığın yokluğa, hayatın "geçmiş"e dönmek üzere olduğunu anlatıyordu.  Oysa sevgi de aşk da yalnız geleceğin pencerelerini açar. "Bu ne yaman çelişki anne..."

Gerçekti...

Yeni zamanların insanıydı ya, yeni zamanların kurallarına hiç uymadı. Bu gösterinin tam ortasındaydı da bu gösteriden hiç haz etmedi. Eminim zira bunu hayatıyla gösterdi. Anlattığı öykü onun gerçeği oldu. "Onlar şarkı sonuçta..." deyip geçemedi; duygusunu hayatının gerçeği, hayatını şarkısının sözü kıldı. Bu yanıyla da bu çağa ait değilmiş gibi durdu hep.
Söylediği şarkıların, haykırdığı sözlerin kehanetini yaşayan kaç kişi biliyorsunuz?

Ben Ahmet Kaya'da hep bir "olmamışlık" bulurum. Yalnız anlattığı büyük hikâyenin hayal kırıklığına bağlanan sonu değil bana bunu hissettiren. Yalnız müziğini bir yerlere konumlandıramamanın tedirginliğiyle de söylemiyorum bunu. Onda hayatının baharında geleceği gözlerinin önünden uçup gitmiş, büyümesi sekteye uğramış, yaş almışların sözde olgunluğunun uzağına düşmüş bir gencin dünyasını görüyorum: Umutsuz ama âşık, öfkeli ama sevgi dolu, fevri ama özenli, küskün ama kucaklanan...

"Hırpalandım", "hapsedildim", "dövüldüm"," vuruldum" derken ne kadar küskünse, "Ellerini tutmazsam gülüm,yakarım geceleri" derken o kadar aşka, dolayısıyla hayata inanmış...

Eşsizdi...

Geçtiğimiz günlerin birinde birkaç müzisyen dostla şu soruyu sorduk kendimize: "Yeni bir Ahmet Kaya gelir mi?" Ben, Ahmet Kaya'nın gidişiyle doğan "sosyolojik" boşluğun henüz doldurulamadığını iddia ettim. Müzikte hem devrimci ve yeni laflar edebilen, hem müzikal olarak yeni bir ifade biçimi keşfeden hem de Ahmet Kaya kadar kitleselleşebilen, gruplar, görüşler, bağlamlar ve durumlar üstü bir figür henüz yok. Gezi'nin geride bıraktığı hava içerisinden çıkar mı onu da bilmiyorum. Ancak sözünü, O'nun zamanında söylediği özgünlükte söyleyebilen kim olacaksa büyük bir "vaka"ya dönüşecek, bunu biliyorum.

Ahmet Kaya bir "vaka"dır. Tanımlanamaz, sınırlandırılamaz, sınıflandırılamaz bir yerde duruyor. Kendisine yöneltilen eleştirilenin bazılarını olduğu gibi kendisine yönelen sevginin ve iltifatın çoğunu da hak ediyor. İstatistiklere göre, kullanıcılarının çoğunun onun müziğiyle o hayattayken tanışmaya yaşı yetmeyen gençler olduğu Youtube'da hâlâ en çok onun şarkıları dinleniyor.

Siyasetten uzak dertleri de, sevdaya yer bırakmayan yaşam gailesi de, ama cezaevleri de, ama sürgünler de, ve tabii her zaman olmamış sevdalar da yakamızı bırakmayacak, bunu anladık. Bunu anladıkça Ahmet Kaya'yı da, onun daha uzun yıllar boyunca hep "en çok dinlenen"imiz olacağını da gördük.

Aldık, kabul ettik, başımızın üstüne koyduk gözüm...


 Ahmet Kaya - Hoşçakalın Gözüm