2 Ocak 2016 Cumartesi

Bu Kışın Kırılmış Kalplerinin Hem Derdi, Hem Dermanı: “Kırık Hava”

Hüsnü Arkan tam da zamanında, yazık ki karanlık ve geçen onca zamana rağmen hâlâ kapkara kömür kokacağa benzer bir kışın arifesinde "Kırık Hava"yla, bir “kırık” halin sesi olmak için bir kez daha kulaklarımızda.


Acılarda aşk devşirdiğimiz, kalbimizin derdini insanlık derdinin üstünde tutmamak için ne büyük çabalar sarf ettiğimiz, insana, memlekete, doğaya dair sorumluluğun sevgilimizin saçlarını koklarken üzerimize düşüverdiği; yine de zulümden sevgiye kaçtığımız, kaçarken yalnız hissettiğimiz, birbirimizi sokaklarda, meydanlarda, cenaze törenlerinde gözlerimize derin derin, uzun uzun bakarak ancak tanıyabildiğimiz bir zaman ve bir ülke bu. Anlamları yeniden bulmak, onlara yeniden sarılabilmek için elimizde birbirimizden başka bir şeyimiz de yok üstelik.
“Kırık Hava”
Yapımcı: Ada Müzik
Kayıt Yeri: Stüdyo Harems
Kayıt: Efe Demiryoğuran, Cihangir Aslan
Miksaj: Efe Demiryoğuran
Mastering: Demirhan Baylan
Grafik Tasarım: Ragıp İncesağır
Fotoğraflar: Özgür Biber
Birbirimize ulaşmanın, derdimizi anlatmanın en evrensel, en sonsuz yolu ise yine ve hep, müzik.
Hüsnü Arkan tam da zamanında, yazık ki karanlık ve geçen onca zamana rağmen hâlâ kapkara kömür kokacağa benzer bir kışın arifesinde "Kırık Hava"yla bu anlaşmanın, bu ortaklaşmanın, bu “kırık” halin sesi olmak için bir kez daha kulaklarımızda.
Ekim'in sonlarına doğru yayınladığı dördüncü solo albümü "Kırık Hava"yla Arkan, her haliyle bizim şarkılarımızı; aşka, özleme, hasrete, yoksunluğa olduğu kadar direnmeye, unutmamaya, paylaşmaya dair şarkılarımızı söylüyor bir kez daha.
1991’de yayınladığı “Bir Yalnızlık Ezgisi”nden bugüne önemli bir değişim gösterdi Hüsnü Arkan’ın müziği. Bir Yalnızlık Ezgisi, yalnız açıkça siyasi mesajlar veren sözlerle örülmüş şarkılarıyla değil, pek tanıdık gelen basit altyapısıyla da (gitar, bağlama, synthesizer) dönemin “özgün müzik” başlığında sınırlandırılan müzikal anlayışının bir ürünüydü. Belki bu nedenle, Arkan’ın yolu 93’te, o güne dek benzer bir tarzda ilerleyen Ezginin Günlüğü’yle kesişti. Bu tarihten itibaren ise hem Arkan’ın hem de onun etkisiyle Ezginin Günlüğü’nün şarkılarının çoğuna imza atan Nadir Göktürk’ün müzik yolu yavaş yavaş değişti, dönüştü. Bana göre, “Oyun”, kendinden sonraki başarılı albümlere rağmen bu dönüşüm en önemli eseri olarak geçti müzik tarihimize.
Hüsnü Arkan’ın, Ezginin Günlüğü’nden bağımsız olarak yaptığı işler de, Ezginin Günlüğü’nün uzun süredir yaptığı işler gibi; politik mesajlar, daha doğrusu toplumsal hayaller içeren bir müziğin bizde örneklerine sık rastladığımız biçimde kötü müzik olmak zorunda olmadığını gösteriyor. "Kırık Hava", bir aşk ve hasret albümü olsa da, politik angajmanın hayatın ve müziğin de temellerine yerleştiği bir geçmişte, diyelim Yeni Türkü’nün sonradan keşfedilen “Buğdayın Türküsü”yle yaptığını birkaç adım öteye taşıyarak şarkılardaki politik mesajı hayata, aşka, dostluğa, özleme yayıyor.
Bunun en güzel örneği ise, her satırında, her notasında “Gezi”nin kokusunu taşıyan “Öyle Bir Rüya”. Şarkı, yine bir Hüsnü Arkan, Birsen Tezer, Gürol Ağırbaş beraberliğinin meyvesi; kulaklarımızın ve kalbimizin en derininde yerini çoktan edinmiş olan “Hoşgeldin” gibi… Bu kez, Hoşgeldin’de çaldığı akustik gitarla küçük de olsa sihirli dokunuşu hissedilen Ortaçgil’in adı yok künyede. Birsen Tezer’in sihirli sesi ise tüm geçmiş güzel baharları kapattığınız gözlerinizin önüne getiriveriyor.
Ezginin Günlüğü günlerinden de biliyoruz; belki artık geçmişe ait olan, şehrin her köşesinde izlerini aradığımız, neyse ki hâlâ zaman zaman bu izleri bulabildiğimiz bir İstanbul hayali Hüsnü Arkan müziğinde büyük yer kaplıyor. Mesela Boğaz’a, mesela Galata’ya; martılara, köprülere, istavrite, sokak çocuklarına, tramvaylara, rakıya her köşesinde rastlıyoruz şarkılarının. Bu havayı makamsal olarak da karşılıyor onun İstanbul şarkıları. Kırık Hava’da nihavent “Uzak Ufkun Yolcusu”, “Aşkı Gördüm” ve öğretmen şair Ömer Karayılan’ın pek güzel şiirinin parçalarıyla bestelenmiş “Makes Hanım”, Arkan’ın müziğinde duymaya alıştığımız Klasik Türk Müziği esintileriyle yapılmış besteler.
Hüsnü Arkan her şeyden önce iyi bir şair. Dahası, yazdığı şarkı sözlerine yaptığı besteler, farklı şairlerin şiirlerinden bestelediği şarkılara kıyasla öne çıkıyor. “Kırık Hava”, “Keder”, “Öyle Bir Rüya”, “Gülersen” ve Cem Adrian’ın kendine has sesiyle “Gönül Yarası”, albümün en “oturmuş” şarkıları. Bunda tabii ki organik bir söz-müzik beraberliğinin, şarkıyı yaratan duygunun bütünlüklü olarak şarkının yaratıcısı tarafından söze ve müziğe dökülmesinin etkisi var. Üstelik bestelemek için seçtiği şiirlerin önemli bir kısmı (bence hiç dokunulmaması gereken, Uyar’ın “Yokuş Yol’a”sı mesela), böyle bir tasarruf için zor yapılar barındırıyor. Yine de belki Derya Köroğlu’yla birlikte, en iyi “şiir besteleyen” şarkıcılar arasında saymak gerekiyor Arkan’ı. Kırık Hava’da, Bedri Rahmi’nin şiirinden sözlerle “Bölüşmek Şart” ve yukarıda adı geçen “Makes Hanım”, bu anlamda, Arkan’ın şiir bestelediği kimi şarkılarında ortaya çıkan sorunlardan arınmış.
Gökhan Tümkaya’nın yazdığı “Aşk Ayazı” ise sözü ya da müziği Arkan’a ait olmayan tek şarkı.
Yine çok değerli katkılar, dokunuşlar var albümde. Birsen Tezer, Cem Adrian ve albümün en akılda kalan şarkısı “Kırık Hava”da hem düzenlemesiyle, hem çaldığı çelloyla hem de şarkının “havası”nı değiştiren vokaliyle Rubato’dan Özer Arkun, künyeyi açmadan kulağınıza çalınanlar.
Künye ise, her Hüsnü Arkan albümü gibi kalabalık ve çok renkli: Cahit Berkay, “Gönül Yarası”nda, “tam burada, tam da bu havada…” dedirten yaylı tamburuyla stüdyoya konuk olmuş. Arıkan Sarıkaya, Baran Çak, Cihan Güvenç (Öyle Bir Rüya); Fatih Ahıskalı, Göksun Çavdar, Eralp Görgün, Alper Zengintaş, Hasan Umut Önder (Kırık Hava); Efe Demiryoğuran (sekiz şarkının bas gitarları, kaydı ve miksajı), şarkıların çoğunda düzenlemeleri yapan, akustik gitarı ve albümü diğer Hüsnü Arkan albümlerinden ses olarak en fazla ayıran elektro gitarları çalan Cihangir Aslan; Hüseyin Cebişçi (Gönül Yarası, Aşk Ayazı), Saygın Akbudak (Makes Hanım, Bölüşmek Şart), Gökhan Varol (Keder), Evren Arkman (Makes Hanım, Aşkı Gördüm); davulları çalan Okay Aynur; viyolonselleri çalan Timur Atasever; perküsyonları çalan Şener Yolal; Erdem Sökmen (Uzak Ufkun Yolcusu); aynı şarkıda vokal yapan Tuğba Tezer; Uzak Ufkun Yolcusu ve Makes Hanım’da çaldığı kanunla “o da burada” dediğimiz Göksel Baktagir; her iki şarkıda udları çalan Yurdal Tokcan; Uğur Varol (Gönül Yarası); Aşk Ayazı’nda çaldığı akordeonla Rustam Mahmudov, sayabildiğim müzisyenler.
“Öyle Bir Rüya”nda büyük ihtimalle Birsen Tezer’in dokunduğu kanunu kimin icra ettiği bilgisi yazık ki albüm künyesinde yer almamış.
“Bu kış hangi şarkıyla ağlayacağımız belli oldu” diyordu bir arkadaşım, “Kırık Hava”dan bahsederken; doğru. Yine de her şeyin bazen çok karanlık göründüğü bir zamanda, ağlayabilmek kadar böyle şarkılar yapabiliyor olmak çok değerli, çok anlamlı… 

(Bu yazı, 21 Kasım 2015 tarihinde bianet.org adresinde yayınlandı.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder